Hürrem Sultan Konağında Bir gün

Merhaba sevgili okurlarım, biraz bilgilenmeye ara verip size bugün bir anımı anlatmak istiyorum. Lisede olan tatlı bir anı ve çok da büyütülebilecek bir şey değil. Ben sadece anlatmak istiyorum.

Diyarbakır’ın Suriçi ilçesinde bulunan Sultanlar ya da diğer en çok kullanılan adı Hürrem Sultan konağına gidiyoruz. Amacım hem biraz anı hem de bu konak hakkında merak edenler için bilgi vermek ama o kadar araştırmama rağmen bu konak ile ilgili pek elle tutulur bilgi bulamadım.

Hürrem Sultan Konağı daha önce Baronun Avukat Evi olarak kullanılıyormuş. Biri bunu kiralayıp restore ediyor ve Kafeye çeviriyor. Şuan hem cafe hem kahvaltı hem de yemek yenilebilen bir yer durumunda. Şimdi ise bu 500 yıllık tarihi konak eşsiz detaylarıyla güzelliğiyle etraftaki çeşitli antika süsleriyle gelen binlerce turisti ağırlıyor. 800-1000 kişiyi ağırlayabilecek genişlikte.

Hürrem Sultan Konağı eşsiz güzelliğiyle tarihi dokusunu hemen hemen hiç kaybetmemiş diyebiliriz.

Hürrem Sultan Konağının ilk açıldığı zamanlara gidelim, henüz kimsenin haberi olmayan bu renkli şemsiyelerin yukarıda asılı olduğu yer…

Lisedeyiz ama lise 2 mi 3 mü tam hatırlayamıyorum. Aynı sınıftan olan çok sevdiğim yakın bir kız arkadaşımla birlikte okul çıkışı mıydı yoksa hafta sonu muydu onu bile hatırlayamıyorum, her neyse bu arkadaşımla beraber Suriçi’nde ki bir konağın restore edilip çok güzel bir kafeye dönüştürüldüğünü öğrendikten sonra oraya gitmeye karar verdik. Kız arkadaşımın daha önce annesi gitmişti ve ona anlatmış o da bana anlatmıştı. Biz gezmeyi çok severdik, en çok da tarih kokan Suriçi sokaklarında gezerdik. Henüz yeni açılan bu yere mutlaka gitmeliydik. Hatırladım şimdi, okul çıkışıydı çünkü üstümüzde okul formalarımız vardı. Muhtemelen eski kartlarımda o güne ait olan fotoğraflar duruyordur ama o kişinin izni olmadan zaten kullanamam ve kim bilir şimdi hangi kartta aman kim uğraşır. Evet okul çıkışı belediye otobüsüne bindik (tabi ki dolmuştan daha ucuz) Dağkapı’da inip Suriçi’ne daldık. Gazi Caddesinden kalabalığa karışıp yürümeye başladık. Yerini tam bilemesek de Dağkapı’dan Gazi Caddesine girerken sağ tarafta olduğunu o sokağın renk renk boyandığını biliyorduk. Bulmamız hiç de zor olmadı. Bizi şık giyinmiş garsonlar karşıladı. Duvara yakın küçük bir masaya oturup etrafımıza bakındık, deli gibi fotoğraflar çektik.

Köpüklü Türk kahvesi

O zamanlar benim telefon tuşlu telefondu herhalde. Arkadaşımın güzel bir telefonu vardı, hatta o zaman sınıftaki en güzel ve pahalı telefon onunda. Garsona telefonunu verip şarj etmesini rica etmişti. Telefonunu çıkartırken otobüs kartı da cebinden düşmüştü ve çok utanmıştı. Garson eğilip kartı ona vermişti. Böyle bir yerde bu telefonu uzatıp otobüs kartının olması çok utanç verici olmuştu onun için tabi bu çok kısa sürdü ve sonra kahkahalarla bu olayı atlattık. Türk kahvesi istemiştik. Sütsüz içmediğim Türk kahvesini ilk defa suyla olanını içmiş ve çok şaşırmıştım. Türk kahvesini isterken garson nasıl olsun diye sorduğunda ben “köpüklü olsun” demiştim. Evet bu da benim utanç verici anımdı. Daha sonra henüz kahvelerimiz gelmeden hesabın kaç TL geleceğini hesaplamaya başlamıştık. Bende fazla para yoktu. Yanlış hatırlamıyor isem en fazla 14-15 TL vardı üstümüzde. Bu sefer de hesabı öderken paramız çıkışmaz ise rezil olacağız diye gerilmiştik. Kahve fiyatlarını bilmiyorduk. Kız arkadaşım annesini arayıp fiyatını sordu. Üstümüzdeki para ile ödeyebileceğimizi düşündük ve öyle de oldu. Daha fazla gerilmeden ayrıldık oradan. O zamanlar çok güzeldi her şeyiyle güzeldi, heyecan, stres, korku… Şimdi az mal değilmişiz diye düşünmeden edemiyorum ama iyi ki de yapmışız. Daha sonraları Sultanlar konağına kaç defa gittim, ne zaman, kimlerle gittim hiç hatırlamıyorum. Belki bir daha hiç gitmemişimdir ve bunu da hatırlamıyorum. Sadece o ilk gidişimiz aklımda kalmış.

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir